KEMAL SADIK GÖKÇELİ
Van Gölü'ne yakın bir köyde yaşıyordu ailesi. Zor bir ortamda mutlu bir yaşamları vardı.
Derken Ruslar geldi, korktu Kemal'in babası. Canından çok sevdiği karısı Kemal'i taşıyordu karnında. Topladılarbir iki bavul, çıktılar yola.
Osmaniye'ye yerleştiler. Yaşar Kemal Türkmen bir köyün tek kürt bebeği oldu. Evde kürtçe dışarıda Türkçe konuştu.
*
Günün birinde, Osmaniye'ye bağlı Hemite Köyü'nün camiinde tam namaz vakti silahlar patladı. Dua etmekte olan Sadık Yaşar vuruldu. 5 yaşındaki oğlu Kemal Sadık her şeyi gördü. O an dili tutuldu. Kekelemeye başladı.
Ama burası Çukurova. Türküye meraklı bir çocuğun ilelebet kekeme kalması söz konusu değildi.
Türküleri söyleye söyleye açtı dilini. O dille yazacağı destanlarla dünyayı fethedecekti...
*
Günün birinde, Hemite köyünde kurban kesiliyordu. Her nasıl olduysa, kurbanı kesenin elinden fırlayıverdi koca bıçak. 5 yaşındaki Kemal Sadık'ın gözüne saplandı. Halk "Yok" dedi, "Bir şey olmamıştır, geçer." dediler.
Yıllar sonra Kemal Sadık'ın sol gözü görmez olur ve tedavi için çok geçdi.
Ama burası Çukurova. Kemal Sadık büyüyecek; yöresine, insana en derinine bakacak, ve kimsenin çift gözle göremediğini o tek gözle görecekti...
*
Önce Kadirli İlkokulu'na, sonra da Adana'da Ortaokula gitti. Son sınıftan ayrıldı. İlkokul yıllarından itibaren, Çukurova'da pamuk tarlalarında ırgatlık, su bekçiliği, ırgat katipliği, çiftlik katipliği, hademelik, amelebaşılık, arzuhalcilik gibi sayısız işte çalışarak, "Yaşam Üniversitesi"nden birincilikle mezun oldu.
Her yaz, su bekçiliği yaptı. Kilometrelerce yol yürürken, otlarla, kır çiçekleriyle,çakırdikenleriyle, şahinlerle arkadaşlık etti.
Ama burası Çukurova. Herkes elini taşın altına koyar, bütün gücüyle çalışırdı zaten. Yalnız çocuklar ve yaşlılar çalışmazdı, ama Kemal çalıştı. Kaldırdığı taşın altından halkın hikayeleri, masalları çıktı.
*
Gençlik yıllarında okudu, sürekli okudu. Irgatlık su bekçiliği yapan çocuk nasıl okur?
Kütüphanede hademelik yaparken okur. Hiç ilgilenmeyen bir müdür varsa bir de kütaphanenin başında, çocuğun tüm hayatı orası olur.
Orada yatar, uyanır, kitaphaneyi açar, okur ve kütüphaneyi kapar.
Ama burası Çukurova, herkesin içi dolu da kimsenin zamanı yok okumaya, yazmaya... Yaşar Kemal aldı o zamanı, büktü. Bolca okudu, sonra da okuttu.
*
Bütün Dünya sevdi, bir devlet sevemedi Kemal'i. Komutan payesi aldı Fransa'dan, Katalanya'dan ödül, Almanya'dan barış ödülü aldı. Yedi fahri doktora ünvanı kazandı. Devletten de 3 kere hapis cezası....
"İnce Memed" ile Nobeli kaçırdı.Alamadı, aldırılmadı, Ama üzülmedi. Yazmaya devam etti, Çukurova'yı kitaplarında yeşertti ve en sonunda hayalini gerçekleştirdi.
Eşkiyalığa karşı çıkan bir nesil onun kitapları sayesinde yetişti, yetişiyor ve yetişecek...
***
Amerika'da katıldığım bir konferansta dinleyiciler arasından büyük bir yazar "Neden hep Çukurova'yı yazıyorsun?" dedi. "Ben sadece Çukurova'yı yazmıyorum ki" dedim. Durdum bekledim. "Neyi yazıyorsun başka?" dedi. "Hayır, Çukurova'yı yalnız ben yazmıyorum. Tolstoy yazıyor, Dostoyevski yazıyor." Çukurova'sını yazmayan hiçbir yazar büyük romancı olamaz. Hatta ben yazarım diyorsa da, yazar değildir. Ben Çukurova'yı herkes kadar yazdım. Stendhal da kendi Çukurova'sını yazmıştır.
"Bir yazarın ne kadar birikimi varsa, yaratma gücü o kadar artar. Elbette her birikimi olan yazarın bir de yarattığı coğrafyası vardır. Yaşadığım Çukurova'yla da, yarattığım kendi Çukurovamla da alışverişim hep iyi olurdu. Her iki Çukurovamı da canı yürekten seviyorum.." (Yaşar Kemal)